Çetin, bugünlerde evinin bahçesinden yayılan kuş sesleriyle uyanıyordu. Odanın içine sızan seslerle birlikte sanki kuşların üstüne kondukları çamların kokusunu da duyar gibi oluyordu. Fakat o sabah uyandığında ne kuş sesi vardı ne de çam kokusu sadece derin sessizliği bölen alarm sesi. Saat yediydi, okul saat sekizde başladığına göre, hızlıca hazırlansa, on dakikada durağa yürüse, yarım saati yolda geçse işe yetişebilirdi. Bütün hesapları bir yana bırakarak hızlıca yatağından kalktı, hazırlandı, merdivenlerden yukarıya çıkarak kendisini dışarıya attı. Evi yerin dibinde olmasına rağmen, zevkli dokunuşlarla döşenen evi, bazen kendisini deniz kenarında yaşıyormuş gibi hissettiriyordu.
Çetin, yeni yollar denemeyi sevmezdi. Bu nedenle her sabah yaptığı gibi parka doğru yürümeye başladı ve sonrasında karşısına durak çıkacaktı. Bir evin bahçesinde açan sarı çiçekleri gördüğünde, her gün aynı yoldan gidip kafasını hiç kaldırmadan hedefine kilitlenmiş bir koşucu gibi etrafını gözlemlemediğini fark etti. Daha doğrusu sabah saatlerindeki koşuşturmayla bazı şeyleri ıskaladığını düşündü. Parkta geçirdiği anlamlı zamanları eve dönüşte yaşıyordu. Bütün parka yüzünü dönerek bir bankta oturuyor ve hayatın akışını izliyordu. Çetin’in oturduğu bank bile değişmiyordu. İğde ağacının gölgesindeki bankta oturuyordu. Top oynayan liselileri gözlemliyor ve bir süre çocukların ağlamaları ve gülüşlerinde kayboluyordu. Çetin bu gözlem zamanlarında bazen kendisine özgürlük tanır ve çimenlere boylu boyunca uzanıp çıplak ayaklarını rüzgâra vererek gökyüzünü içine çekerdi. Parkın hemen yanında çıkmaz sokak levhası asılıydı bunu bilmeyenler arabalarıyla gelip hayal kırıklığı yaşayıp başka yollar deniyorlardı. Çıkmaz sokak oluşu Çetin’in içini rahatlatıyordu böylece parkta uzandığı zamanlarda araba seslerinden daha az etkileniyordu.
Birazdan, her sabah olduğu gibi parka ulaşan çıkmaz sokağa varacaktı. Artık parkı karşısında görebiliyordu. Parka dönen dönemeçte, aşağıdan yukarıya doğru yürüyen küçük bir çocuk gördü. Çetin gibi hızını almış bir yere bakmadan yürüyordu. Sırtında koca bir çanta vardı, buna rağmen çocuk iyi taşıyordu vücudunu. Aynı anda aynı ritimlerle yukarıdan aşağıya doğru yürüyen hantal bir köpek gördü. Köpek canından vazgeçmiş gibi zorla yürüyordu ve belli ki artık vücudunu zorla ilerletebiliyor. Birazdan yolların birleştiği yerde çocuk ile köpeğin yolları kesişecek. Çetin, ikisini de karşıdan şuursuzca seyrediyordu. Fakat tek derdi biran önce durağa yetişmekti. Ve sonunda beklediği gibi çocukla köpek yüz yüze geldi. Çocuk, kendinden büyük köpeği görünce çığlığı bastı. Bu çığlık parkın etrafını birkaç kere turladı. Sanki bu yankıyı en son duyan yine Çetin oldu. Köpekte en az çocuk kadar şaşkınlıkla etrafına bakındı. O da avutulmayı bekleyen küçük bir çocuk gibiydi. Çetin olacakları öngörülebilirdi ama hiçbir tepki vermedi. Çocuk, korku ve kaygıyla hala olduğu yerde bağırıyordu. Aşağı yoldan koşarak bir adam geldi. Bu adamı, akşam dinlenmek için geldiği parkta birkaç kez görmüşlüğü vardı. Adamı, çocuğuyla birlikte parka basketbol oynamaya geldiğinde görmüştü. Nedense adamın öğretmen olduğuyla ilgili bir konuşma kalmıştı aklında. Adam koşarak çocuğun yanına gelip köpeği uzaklaştırdı ve çocuğa sarıldı. Çetin’in içi rahatladı, çocuk artık yalnız değildi. Fakat çocuğa sarılan adamı nasılda kıskandı. Vicdan azabını bir kenara koydu çünkü geç kalacaktı. Hızlıca durağa yöneldi. Arabaya bindi ve okula geldiğinde çocuklara etikten söz etmeye başladı.
Çetin’in eşi Lale, durakta inip, parkın içinden geçerek hızlı adımlarla eve doğru yöneldi. Eve ilk geldiğinde önce camları açardı, bahçeye açılan bir kapıları olmamasına üzülürdü. Genelde oturdukları apartman sessiz olurdu. Fakat bugün, camı açtığında birden içeriye alaca kargaların feryat figan çığlıkları doldu. Bazen elektrik kesildiğinde alarm devreye girer ve siren sesini anımsatan bu ses Lale’yi çok rahatsız ederdi. Her seferinde bu alarm sesinden korktuğu ve rahatsız olduğu için bir gün alarmın kablosunu kesmişti. Böylece bu rahatsız edici sesten kurtulmuştu. Alarm sesini hatırlatan bir sesti şimdi alaca kargadan yayılan ses. Lale, ne olduğunu anlamak için, başını camdan dışarıya doğru uzattı. Bahçede çam ağaçlarının altında, fırsatçı bir kedi, alaca karganın daha uçmayı öğrenememiş küçük yavrusunu köşeye sıkıştırmıştı. Bir yandan can havliyle bağıran yavru alaca karganın sesi, bir yandan ağacın üstünde daha da aşağıdaki dallara inip olanca kızgınlığıyla bağıran anne alaca karganın sesi, olağanüstü bir durumun olduğunu gösteriyordu. Lale, ne yapacağını bilmiyordu. Tıpkı kabloları kesip, alarm sesinden kurtulduğu gibi bu seslere de bir son vermek istiyordu. Aynı zamanda da çok korkuyordu. Bir şeyler yapmalıydı ama camların hepsinde demir örgüler vardı. Birden diğer odaya geçti ve acemi bir çocuk gibi, eline ilk geçirdiği nesneyi ki bu bir kalemdi, kalemi camdan dışarı doğru fırlattı. Kedi, oralı bile olmadı. Lale, kediye bağırmaya başladı ama kedi yine umursamadı. Sonrasında seslerin biraz uzaklaştığını fark etti, artık görüş alanından çıkmışlardı. Çam ağacının dibinden gelen sesler bir anda kaybolmuştu. Sanırım artık her şey için çok geçti. Ağacın üstünden gelen anne alaca karganın sesi ise hiç dinmiyordu. Anne alaca karga, yapabileceği tek şeyi yapıyordu, yani çocuğu için yas tutuyordu. Belki de isyan ediyordu, belki de Lale’den nefret ediyordu. Lale, başını kuma gömmek istedi çünkü yavru alaca karganın kan izleri vardı yüreğinde.
Çetin ve Lale o gün aynı evi paylaşan iki yabancı gibiydiler. Hiç konuşmadılar. Açık olan televizyonun gürültüsünde kayboldular. Yanık soğan kokusu bile rahatsız etmedi onları. Sessizce iki yasın izini sürdüler. İkisi de çocukluklarının peşine düştü. Travmaları sırt sırta verdi, evleri gözyaşlarının tuzu ile birlikte kaskatı kesildi. Deniz kenarındaymış hissiyatı veren ev bir anda cehenneme döndü. Birisi otobüste unutulmuştu, çevresine yarı açık olan gözlerle bakıyor, acaba beni ne zaman hatırlayacaklar diye bekliyordu. Bir çocuk daha o yaşlardaki bir çocuk neden ailesini bir teste tabi tutar? Bu testlerden artı puan alan çıkmıyor. Araba ilerlemeye başlıyor ama çocukluğu orada duruyor. içinden kocaman kocaman bağırıyor ama kimseler duymuyor. Tepkisiz geçen her süreyi hanesine kalın çizgilerle “unutulmuş” olarak yazıyor. Ve unutulan çocuklar birbirlerine sarılıyorlar.